* Zübük: Bir halk değimi, kendi çıkarları için her yolu mubah sayan kişi, sözünde durmayan, üçkağıtçı, egoist, düzenbaz, ahlâksız, kalleş, namussuz, palavracı, dönek ….,
Son zamanlar şu soruyu kendi kendime çok sorar oldum: “Koyunları mı kurtarmalı yoksa kurtla kurt mu olmalı?” Bu soruya bir cevap vermek kolay olmalı, en azından basit bir soru bu. Kurt mu olacaksın koyun mu? Saflığa verip soruyu bu şekilde algılamak yaygın bir davranıştır. Niye koyun olayım arkadaş, kurt olayım daha iyidir, diyen çok olur herhalde. Ama nedense ben hâlâ bir karar vermedim. Ama son zamanlarda Şeytan çok dürter oldu. Hiç şüphesiz aklım “kurt ol!” diyor. Gönlüm ise tahmin edilen cevabı veriyor. Bir orta yol yok mudur acaba? Muhtemelen vardır.
Zübüğün kelime anlamına baktığımızda ne kadar güçlü anlamlar barındıran bir kelime olduğunu görüyoruz. Çok sert bir kelime. Ama çok net bir anlamı var. Bu kelimeyi kullanınca artık sıfatlara, zarflara ve niteleyici yan cümlelere ihtiyaç duyulmuyor.
Ülkece “zübükleri” çok seviyoruz. Zübükler, kabaca 60 yıldır bu ülkeyi yönetiyor. Onlar yönetmeye doymadı biz ise onlara doyamadık. İsimler vermek istemiyorum. Ne olur ne olmaz.
Ülkede bazı insanlar çıkmış, demiş ki “Arkadaş yazık günah bu koyunlara kurtarmak lazım!” demiş. Diyenlerin vicdanı ağır basmış demek. Ama tesadüf bu ki bu koyunları kurtarayım derken kendi hayatlarından olmuşlar.
Uğur Mumcu
24 Ocak 1993 tarihinde – ben o zaman 9 yaşındaydım – televizyonlarda param parça olmuş bir hurda araç gösterildi. Saatlerce gösterildi. Bakın da ibret alın gibisinden. Hâlâ hafızamda, dün gibi… Bombalı saldırı sonucunda ölen Uğur Mumcu, o dönemin en parlak araştırmacı gazetecisiydi. Zübüklerin ve zübüklerin patronlarının yaka silkdiği bir adamdı. Bu adamın çok meşhur saptamaları vardı:
** “Kürtler sömürgeciliğe karşı bağımsızlık savaşı yapıyorlarsa ne işi var CIA ve MOSSAD’ın Kürtler arasında?” “Yoksa CIA ve MOSSAD, anti-emperyalist savaş veriyorlar da dünya bu savaşın farkında değil mi?”
Öyle saptamaları vardı ki biri çıkıp diyemiyordu: “Yok arkadaş; sallıyorsun, bu söylediklerin palavra senin!”. Nasıl desinler ki her şey belgeli, bizm şimdiki çakma gazetecilerimiz gibi değildi. Araştırır ve tüm delilleri ortaya koyardı. Bizim koyunlarımız gerçekleri anlardı belki. Tek derdi buydu. Belki bizim koyunlarımız, bu ülkeyi yönetenleri seçerken başını önüne eğer, ciddi ciddi düşünür sonra oy verirdi!
Teoride basın, insanlara gerçekleri sunar; sonrasında ise birey, gerçekler ışığında fikir beyan eder ya da zamanı gelince oyunu kullanırdı. Haber alma özgürlüğü, demokrasinin çalışması için olmazsa olmazlardan birisidir. Eğer basın özgürlüğü yok ise 5 duyudan bir haber beyin gibi oluruz. Şuan Türkiye’de yaşanan durum aynen budur. Daracık bir köprüden geçiyoruz, köprünün altı cehennem gibi sıcak bir yer. Bir şekilde karşıya geçmemiz lazım. Ama gözlerimiz bozuk. Kırmızıyı mavi, 1 metreyi 20 santim gösteriyor. Kulaklarımız ise duymuyor. Burnumuz bazı kokuları almıyor. Köprüyü de yalayacak halimiz yok! Dokuna dokuna belki yolumuzu buluruz ama bulduğumuz yol bizi nere götürür bilinmez. Şuan Türkiye’nin hali budur. Biri çıkır derse “bu ülke de demokrasi var!” dese hadi oradan der, peşine okkalı bir küfür ederim.
Türkiye’de genel olarak basının hali darma duman. Nereyi açsanız aydın/gazeteci görünümlü bir yalaka çıkmış hükumeti övüyordur. Ne kadar haysiyetsizlik, karaktersizlik, şerefsizlik yaparsa insan onurunu yerle bir ederse belki millet vekili olabilir. Görüyorsunuz ödül büyük. Sonrasında “Devletin malı deniz, yemeyen domuz!” Cennet bu olmalı herhalde. Yiyorsun yiyorsun ve hiçbir bedel ödemiyorsun.
Uğur Mumcu, öldürüleli 20 yıl oldu ama Türkiye’de değişen hiçbir şey olmadı. Yine zübükler ortalıklarda. Sultan Sülüman gibi ortalıkta geziyorlar. “Cihan-ı Şumul Türkiye!” palavralarıyla ortalıklarda geziyorlar. Koyunlar ise peşlerinde ” sen çok yaşa, senin kulun olduğumuz için gururluyuz” gibi diyerek yalakalığın üst sınırlarında geziyorlar. Abartı değildir ha gerçektir, ayrıntıya veremem, yoksa mahkemeye verirler. Savcılar da çünkü onlardan.
Ama hakkını vermek lazım, artık kurtlar birazcık daha insancıllar. Artık bombalı saldırılar yapıp, insanların bedenlerini paramparça etmiyorlar. Artık medeni yolları kullanıyorlar. Bir bahaneyle cezaevine atıyorlar, sonra yıllarca suçunuzun ne olduğunu bilmeden yatıyorsunuz. Bu da güzel.
Bir muhasebe yapmak lazım. Kurtları kurtarmak iyi de bunları kurtar kurtar nereye kadar. Sonuç olarak bunlar koyun! Tabiatı gereği otlaması ve safça otlakta gezerken kurdun onu yemesi lazım. Nerede görülmüş kuzunun kurdun peşine düştüğü. Mümkün değil. Belki yıl 9854 olur ve bu koyunlar bir evrim geçirir. Evrim sonucunda otlamak yerine kurt eti ile beslenirler. Zamanında olmuş. Hayat denizlerde başlamış. Sonra kıyılara taşınmış. Ama şimdi biz, karada otuyor; balıkları ızgara yapıyoruz 🙂
Mekânın cennet olsun, Uğur Mumcu..
—————————————-
Çok güzel bir yazı olmuş 😉