Feeds:
Yazılar
Yorumlar

Archive for the ‘Siyaset’ Category

Konuya nereden başlayayım bilemiyorum. Ülkece bu konuda karnemiz bir hayli kötü.  Hem bilinç yönünden, hem de kanuni düzenlemeler açısında durum korkunç derecede kötü.   Kişisel bilgi güvenliği konusu, diğer sorunların da en önemli tetikleyicilerinden birisidir. Dolandırıcılıklar, kanunsuz dinlemeler, kişisel mahrem bilgilerin fütursuzca ortalıkta gezmesi  gibi olaylar; kişisel bilgi güvenliğinin ne kadar önemli bir konu olduğunu bize göstermektedir.  Toplumumuzu oluşturan 7’den 70’e herkesi zaruri bir biçimde ilgilendiren bir konudur.

Nedir bu kişisel bilgiler?

İsminiz, soy isminiz ve diğer nüfus kayıt bilgileriniz, kişisel fotoğraflarınız, kişisel her türlü iletileriniz ve aramalarınız, kişisel telefon numaralarınız, banka hesap numaralarınız, hangi kurumda çalışıyorsanız veya üye iseniz o kurumdaki kişisel tüm bilgileriniz(maaş bilgisi, sağlık raporları, siciliniz, notlarınız vb.), fiziksel ortamda ya da elektronik ortamda bulunan her türlü kişisel bilgilerinizi veya düşüncelerinizi içerek belgeleriniz ve şuan aklıma gelmeyen, sizin varlığınızdan dolayı var olan bilgilerin tümüne; kişisel bilgi denir.  Ayrıca “a” kişisi ve “b” kişisi arasındaki ilişkiden doğan kanunen ilanının gerekmediği(evlilik gibi) tüm bilgilerde kişisel bilgilerdir.

Neden kişisel bilgiler gizli olması gerekir?

Tekrar tekerleği icat etmeye bence gerek yok. PGP şifreleme teknolojisinin temellerini atan ve  geliştiren Phil Zimmermann, geliştirdiği teknolojiye neden ihtiyaç duyulduğunu anlatmış. Ve aslında bir bakıma kişisel bilgilerin neden gizlenmesi gerektiğinin gerekçelerini de anlatmış oluyor. (daha…)

Read Full Post »

Maaşlı sanatçı mı olur? Hangi modern devlette maaşlı sanatçı kavramı(komünist ülkeler dışında) var. Devlet sanatı fonlar, vergi indirimi sağlar, proje bazlı sponsor olur vs.. ama memur gibi sanatçı kadroları neden olsun ki ? Salla başı al maaşı oh ne güzel.

Maaşlı Sanatçılar Eylemde

Maaşlı Sanatçılar Eylemde

Recep Tayyip Erdoğan’ın “Tiyatroları özelleştireceğiz.” sözünden sonra saltanatlarının ortadan kalkacağını farkına varan  maaşlı sanatçılar bir telaşla meydanlara döküldüler.  Kolay değil lüks hayat, kimsenin karışamadığı ve denetleyemediği bir işi kaybetmek söz konusuydu. Onlar için bir travma olduğu kesin. Bu şekilde bir empati yapabiliyorum.  Tam zamanlı maaş alıp sonra  o dizi benim bu dizi benim çalışmak, sonrasında ise  her konuya maydanoz olan sanatçı takımı yuvalanması, AKP’nin canını fena halde sıkmış. Nasıl sıkmasın ki devletten maaş al. Ekstra çalışmana devlet göz yumsun sonra çık şuan için hükumet olan AKP’ye  ha bire kafa tut.

Ne yazık ki caminin duvarına işediniz. Devlet destekli saltanatlı hayatınız bitti, geçmiş ola “sanatçı laik bilmiş takımı” 🙂

—————————-

Fotoğraf: http://t24.com.tr/haber/tiyatro-sanatcilari-muhsin-ertugrulda-sabaha-kadar-oturma-eylemi-yapti/202794

Read Full Post »

Sosyal medyanın az bilinen yönlerinden bahsedelim.

Sosyal Medya'nın Götürdükleri

Sosyal medya değince akla gelen ilk olumsuzlardan birincisi, yukarıdaki karikatürde yansıtılan bildik bir sorundur. İnsanları yalnızlaştırdığı söylenir. İnsanları eylemsiz halde  bir yalnızlığa yittiği ve tamamen bireyin etrafında gerçek gibi algılanan bir sanal dünya yarattığı suçlaması çoğu zaman sosyal medyaya yapılıyor. Aşağı yukarı ben de  hem fikirim.

Sosyal Medya’nın birazda pek dillendirilmeyen olumsuzluklarından bahsetmek istiyorum.

Sosyal medya, istihbarat için mükemmel bir araçtır. Öncelikle şu videoyu bir izleyelim:

Bu videodaki  program,  ABD’de ulusal yayın yapan bir kanalda yayınlanmıştır. Oradaki konuşan kişilerde gerçektir. Bazılarınız bunun bir şaka olduğunu düşünebilir. Ama ne yazık ki bu özel haberde bahsedilenlerin hepsi  gerçektir. Facebook gibi  ABD’de kurulan  sosyal medya siteleri, CIA gibi kuruluşlara bilgi akışı sağlamaktadır. (daha…)

Read Full Post »

Bir şeyler yazmayalı baya olmuş.  Bloğumun ziyaretçi sayısı da baya artmış. Bakalım 100.000’i ne zaman göreceğiz. Şuan için düşündüklerim bunlardı.

Son sınıf ruh hali

Neyse  akıp giden hayatta gürültüden başka bir şey yok. Her şey olması gerektiği gibi. Tek sorun ise son sınıf(üniversitede) psikolojisi şuan için.

Üniversiteye ilk geldiğinizde  son sınıfların ruh hali sizin dikkatinizi çeker. Hap almış gibi bir halleri vardır.  3-4 gün hiç uyumamış gibi gezerler ve kimseyi pek umursamazlar. Bu halleri çok iticidir. Çünkü ukala bir tavırları vardır. Dünya yansa umurlarında değildir.  İşte bu son sınıf psikolojisidir.

Bu ruh hali  bir kaç aydır beni esir almış durumda ve bundan kurtulma yollarını denemeye çalışıyorum. Tuhaf işler yapıyorum.  50 yaşındaki bir adamın kırmızı kazak giymesine benzer  tuhaf işler.  İnsan hayatının geçiş dönemleri ızdırap ve gerilimlerle doludur. Bu nedenle derinden bir huzursuzluk yaşamam doğal olsa gerek. Doğada her şeyin bir nedeni var. Gerilimin(stress) amacı, canlının kendini kötü bir durumdan kurtarması için vücudunun en  iyi tepkileri vermesini sağlamasıymış. Eğer gerilmişseniz vücudunuz normalin üstünde bir verimle çalışır. Bu katkı da canlının hayatta kalmasına yarımcı olur. Bakalım bu durumun bana ne faydası olacak, mezuniyetten sonra sonuçları göreceğiz.

Virgin Radyo dinlerken güzel bir şarkıya denk geldim. Şarkı Portekizceydi. Hareketli bir şarkıydı.  Baya hoşuma gitti. Sonra bunun klibi vardır mutlaka diye düşündüm. Youtube’a baktım. Şarkıyı söyleyen Brezilya’nın Tarkan’ıymış meğer:) Latin hatunların gülümseyerek şarkıya eşlik eden klibine bayıldım. Sonra dedim, bu adamın yerine olmak isterdim.  Yalan yok, hangi erkek bu durumda olmak istemez ki:)

Bahsi geçen klip bu:

Afganistan’da 12 Şehit

Şehit haberleri hiç eksik olmuyor. Şimdi de Afganistan’dan kötü haber geldi.  Ama yine kimsenin umurunda değil. İnsanımızın kıymeti yok.  Merakla medyayı izledim. Bizim süper aydınlarımızdan biri çıkıp diyecek mi? ” Arkadaş, Türk askeri ne yapıyor bu Afganistan’da”  Ama tık yok. Onlar da emir eri. Bakmayın öyle entel dantel havalarına. Parayı bastırdığınızda, onları istediğiniz gibi konuşturursunuz. Kahverengi olmuş burunları.

O ölen şehitler, gariban çocuğu olduğu için binlercesi ölse de  bizi yönetenlerin umurunda değil. İnsanımız da bu durumu kabullenmiş görünüyor. Ara sıra acılı bir baba/anne şehitlerin hesabını sormaya kalksa hemen susturuluyor ve basın da bu görüntüleri sansürlüyor. Örneklerini bir çok kez gördük. Topluma önderlik ettiklerini söyleyen iki yüzlü medya ise sansürlerken gıkını bile çıkarmıyor. Böyle bir ülkede yaşıyoruz ara sıra hatırlamak gerek.

Yabancı bir kanalda, Belçika’da bir otobüs kazasında,  İngiliz 28 çocuğun tatil dönüşünde öldüğü haberini izledim. Bir otobüs kazasında ölmüşler. Ülke yas ilân etmiş. Biz de benzer bir olay olsa ikinci gün çalıp oynamaya ülkece devam ederiz.

Haberi merak ettiniz ise şu bağlantıya bakabilirsiniz:

http://www.guardian.co.uk/world/2012/mar/16/swiss-bus-crash-victims-home?newsfeed=true

Türkiye, bir şekilde Suriye’ye müdahale edecek gibi görünüyor.

Son sınıf ruh halinin getirdiği olumsuzluk halinden olsa gerek hep kötü haberlerle ilgili bir şeyler yazıyorum.  Şimdi bir başka kötü gelişme hakkında bir şeyler yazmak istiyorum.

Orta Doğu ve Afrika’nın felaket tellâlı olan  Al Jazeera, Türkiye’deki hükumet yetkililerinden aldığı bir habere dayandırarak  yaptığı haberi izlerken korkmadım desem yalan olur. Artık ciddi ciddi savaşa giriyoruz. Bu tür haberler ortada çok dolaşmaya başladı. 2 Türk şoförünün ölümü ve 2 gazetecinin Suriye’de kaçırılması olayları sırasıyla gerçekleşince insan, bir şeylerin kokusunu almaya başlıyor. Bu kokuyu almak için süper zeka olmanıza gerek yok ve bu koku kötü olayların habercisidir. Bahsettiğim haberi hemen paylaşayım:

Haberdeki Nato Paşası ise kendinden emin halleriyle kendini Amerikan deniz piyadesi zannediyor.  Savaşa ne meraklıymış.  Gerçi onların korkmasına gerek yok, savaş olursa onların çocukları askeri gazinolarda savaşacaklar, Suriye çöllerinde ise yine garibanların çocukları ölecek.

Ne güzel bir Dünya’da yaşıyoruz. Film  üzerine film dönüyor. Dönen dalga dümenin haddi hesabı yok.  Yığınlar ise oradan oraya savruluyor ve tüm faciaların kaderin bir parçası olduğuna inanıyor. Bazen düşünüyorum taş devrinden öteye geçemedik diye. Bazıları geçmiş o kesin. Yoksa dolar tirilyonerleri(milyoneri değil!)  olamazlardı.

Invisible Children | Kony2012 Sosyal Sorumluluk Kampanyası 🙂

Yine bu tirilyoner insanlar,  yığınların gönüllü olarak kendilerine yardım etsinler diye bir sosysal kampanya tasarlamışlar. Öyle güzel ambalajladılar ki 12 Eylül şovu gibi bu kampanyayı da kılçıklarıyla yutturacaklar. Ne diyelim afiyet olsun. Yapanların da eline sağlık. Onların sayesinde bir kaç numara öğreniyoruz.

kony 2012

Invisible Children | Kony2012

 

Son yıllarda gerçekleştirilen Dünya’nın en iyi sosyal kampanyalardan biri. Kampanyanın ana amacı, Amerika’nın Afrika’daki askeri varlığına karşı oluşan olumsuz yöndeki algıyı yıkıp, bu algıyı olumlu yönde değiştirmektir. Hedef kitlesi ergenler ve gençler. Küresel bir kampanyadır.

Kampanyanın ana videosu. Tüm mesaj burada veriliyor:


Her şey çok güzel  görünüyor. Baksanıza, ne iyi niyetli bir adam var!  Afrika’daki çocuk yaşta asker olamaya zorlanan çocukları kurtarmaya çalışıyor.   Kötü bir adam var.  Tüm Dünya için bir tehdit.  Joseph Kony o bir şeytan ve durdurulmalı. Onu kim durdurabilir? Tabi ki Amerika!

Amerika, Dünya barışı için kötülerle savaşmaktan kaçmaz. O, zulüm görenleri kurtarır. Geçmişte, Hitleri tepelemişti.  2000’li yıllarda ise insanlığın düşmanı olan Osama Bin Laden‘i Afganistan’da bulup yok etmişti. Şimdi sıra Joseph Kony‘de.  Ama bir sorun var. Amerikalıların bundan haberi yok. Dünya’nın da bu kötü adamdan haberi yok. Birileri bu adamın çok kötü işler yaptığını öğrenmeli ve sonra harekete geçmeli. Hadi Amerika, kurtar onları.  Genel olarak kampanyanın bir özetenini bu cümlelerle yapmaya çalıştım.

Bu kampanya tür bakımından sosyal sorumluluk kampanyalarına çok benziyor. Tam anlamıyla  sosyal sorumluluk kampanyası demek de ne kadar doğru olur bundan pek emin değilim.  Bütünleşik iletişim yaklaşımının tam anlamıyla bir uygulamsı olduğundan eminim. Klasik bir halkla ilişkiler kampanyası değil. Çünkü bir çok ayağı var.  Çok genel ve büyük bir kampanya.  Ciddi anlamda araştırılmalıdır. İletişim alanında çalışan veya bu konulara ilgisi olanlar, dikkatle bu kampanyayı incelemesini tavsiye ederim. Eğer bu kampanya amacına tam anlamıyla oluşursa  bazı açılardan bakıldığında bir ilk olacaktır.

Çok kapsamlı bir kampanya olduğu için şimdilik bu kampanya hakkında başka bir şey yazmayacağım.

Kony2012 kampanyası hakkında bir kaç yararlı bağlantı:
Kampanyanın Resmi Sitesi:
http://www.kony2012.com/

Kampanya İnceleme Yazıları:
http://globalresearch.ca/index.php?context=va&aid=29772
http://globalresearch.ca/index.php?context=va&aid=29652
http://www.paymag.net/kony-2012/ | Türkçe
http://sosyalmedya.co/kony-2012-inceleme/ | Türkçe

Yazdıklarıma bakıyorum da konudan konuya atlamışım gecenin bu saatinde.

Şimdilik bu kadar.

Read Full Post »

Kaos

Kaos

Yönetimde klasik yaklaşımların artık günümüz dünyasında bir karşılığı olmadığı hep tartışılmıştır. Pozitivist klasik bilim anlayışının egemen olduğu yönetim anlayışlarının yerine artık Post-Modern yönetim yaklaşımları almıştır. Bulardan biri de Kuantum fiziği ile gelen Kaos kuramıdır.

Kaos yaklaşımı, fiziki meteoroloji, akışkanlar dinamiği, popülasyon ekolojisi, astronomi, matematik ve kimya gibi alanlardaki araştırma ve gelişmelerin sonucu ortaya çıkmıştır.

Kaos konusunun anlaşılmasında çok tekrarlanan örnek “Kelebek Etkisi” olarak adlandırılan durumdur. Bu örnek M.I.T’de meteoroloji profesörü olan Edward Lorenz’in 1960 yılındaki çalışmasına dayanmaktadır. Kurduğu modeli ile bilgisayarında hava tahmini yapmaya çalışan Lorenz, modelin ürettiği sonuçları virgülden sonra üç haneye kadar yürütüp yuvarlaklaştırıyor. .506127 olan rakamı .506 olarak kabul ederek çalışmasını sürdürüyordu. Oysa bilgisayar rakamı tam olarak hafızasında koruyup takip eden işletmelerde bu tam rakamı kullanıyordu. Normal olarak bu kadar küçük bir farkın sonucu etkilememesi bekleniyordu. Oysa beklediğinin tam tersi oluyor ve beklediğinden çok farklı sonuçlar ortaya çıkıyordu. İşte bu durum, yani bir olayın başlangıcında ihmal edilebilir sayılan çok küçük bir fark, çok farklı ve büyük sonuçlara ulaştırıyordu.

Çin’deki bir kelebeğin kanat çırpması, Dünya’nın başka bir yerinde kasırgaya neden olabilir. Pozitif bilimin tümden gelimsel veya tümevarımsal yönteminin ne kadar hatalı bir yol olduğunu bu kuram bize göstermiştir. Bir olayın nedenini bir kaç etkenle açıklamanın artık geçerli bir yol olmadığı ortadır.

Bir başka nokta ise özellikle sosyal bilimlerin, karmaşıklığa daha açık olmasıdır. Çünkü konu olan insan davranışları çok karmaşıktır. İnsan robot değildir. Davranışları kestirilemez. Bu nenden sosyal bilimlerden doğan işletme yönetiminde de karmaşıklık söz konusudur. Geleneksel pozitivist yaklaşım yönetim konularını açıklamada yetersiz kalmıştır. Bu nedenle kuantum fiziği ile gelen Kaos yaklaşımı yönetim bilimine farklı açılardan bakmamıza neden olmuştur.

(daha…)

Read Full Post »

Hitler Almanyası 1930'lar

Hitler Almanyası 1930'lar

Bütünlük, iletişimin etki oluşturması için gerekli bir unsurdur. Tüm ileti unsurları kendi içinde bütünlük oluşturması gerekir. Eğer bütünlük kaybolursa, mesaj alıcı üzerinde etki sağlamaz. Bu nedenle iletiler tasarlanırken bütünlüğü bozucu öğelerin temizlenmesi ve diğer unsurların bütüne uydurulması gerekir.

İletişim öğeleri tasarlanırken ve üretilirken, iletilerin genel mesaj ile örtüşmeyen başka bir mesaj verilmemelidir.

Hitler Almanya’sında sözsüz iletişim, etki sağlamak için kullanılmıştır. Siyasi propagandanın “Selam Hitler” selamlaması o kadar etkili olmuştur ki Alman halkı, yıkım ve acı getirmekten başka bir faydası olamayan Nazileri, sonuna kadar desteklemesine neden olmuştur.

Siyasi liderler, kitleleri etkilemek için her unsuru kullanmaları gerekir. Hedef kitleniz 40 milyon küsür olunca bazı ileti türlerinin bu kitle ile iletişimi kurmak için yetersiz olduğunu görüyoruz. Öncelikle yazı ile kitleleri ikna etmek imkansız bir yoldur. Ya da tek başına söylemlerde pek işe yaramıyor. Çünkü liderlerin seslendiği kitle 40 milyon kişidir. Yollanılan iletiler, hedefe ulaşırken etkisini kaybeder. Bu devasa sayıdaki alıcıyle doğru iletişim kurmak çok zor olsa gerek. (daha…)

Read Full Post »

11 Eylül 2011

İkiz Kule Saldırıları

Sabah saatlerinde fakülte kantininde, haberini aldığım olay beni nedense hiç şaşırtmadı. Bu haber şuydu: ” Ya Osama Bin Laden öldürülmüş.” Diğer bir arkadaş ise şunu söyler ” Öyle biri var mıydı ki öldürülmüş!”

Öğrencilik ve biraz hastalik hâli vasıl olduğu için gece haberlerine yetişebildim. Yabancı TV’lere ve blogların Laden ölümünü konu alan haberlerini okudum.   Bin Laden nedeni ile Dünya’nın anasını ağlatan Amerika politikası artık ne yönde  değişecek? Aslında en önemli soru budur. Yine birilerin anasını ağlayacak ama bunun “konsepti ne olacak?” sorusu çok daha önemli hale gelmiştir.

Showman Obama yine şovunu yapıyor. Laden öldü. Tüm Amerikan Halkı, başkanını bekliyor ve show time başlıyor 🙂

” Good evening.  Tonight, I can report to the American people and to the world that the United States has conducted an operation that killed Osama bin Laden, the leader of al Qaeda, and a terrorist who’s responsible for the murder of thousands of innocent men, women, and children.

Yukarıdaki metnin özetle Türkçesi şu: Amerikan halkına ve Dünya’ya şunu diyebilir ki  El Kaide örgütü lideri, binlerce insanın katili ve terörist Osama bin Laden; ABD’nin gerçekleştirdiği bir operasyonda öldürülmüştür.

Aşağıda paylaştığım video bu konuşmayla başlıyor. Aşağıdaki videoyu izleyin lütfen. Özellikle görsel açıdan verdiği mesajlara dikkat edin.

Obama’nın konuşmasını izlerken şunu yine tekrar hatırladım. Dünya’da show ve komuoyu çalışmalarını en iyi yapan ulus Amerikalılar’dır. Bunu en son yaşanan Wikileaks olayında görmüştük. Her türlü iletişim çalışmalarında Amerikalılar açık ara önde. Bu algı bende yapıtıkları işleri görüp ayrıntılarına dikkat ettikçe daha çok kuvvetleniyor.

(daha…)

Read Full Post »

Bayadır bir şeyler yazamadım. Yazmayı sevdiğimi tekrar fark ettim. Vizeler ve projeler derken  bir şeyler karalamak için hiç vaktim olmadı. Gerçi, vize sınavlarına çalışmadım. Denemek istedim bu yıl, acaba “çalışmasam notlara bir etkisi olacak mı?” diye.  Size biraz komik gelebilir bu yaklaşımım. Bir çok ders; günün koşullarına ayak uyduramayıp zamanı yakalayamadığından, artık genel kültür haline gelmiş konular, dersin içeriğini oluşturuyor. Bir de hocaların sınavları pek önemsemediği düşünürsek, sınav için çalışmak anlamsızlaşıyor. Artık bilhassa İletişim Fakültesinde uygulamaların önemi anlaşıldı ve hocalarımız(kısmen)uygulamaları daha bir dikkatle izliyorlar.

Demokrasiye inanmam, Inanı da samimi bulmam :)

Demokrasiye inanmam, Inananı da samimi bulmam 🙂

Her neyse…

2011 seçimleri yaklaştıkça siyaseti daha çok konuşmaya başladık. Bu da normal sayılır. 12 Haziran 2011’de Genel seçimler var. Bu seçimler sonucunda, Türkiye’yi 2015’e kadar kimlerin yöneteceği belli olacak.  Bu seçim döneminde, seçim atmosferi bir hayli sakin geçmekte. Bilmiyorum acaba ben mi yanılıyorum?  Bir seçim ateşi ve ya telaşı göremiyorum. Ne yaşadığım şehirde, ne medyada bunun yansımalarını göremiyorum.  Seçimlere 70 küsür gün kala, bu tür sessizlik bana tuhaf geldi.  Seçimlerin haziranda yapılacağını bir yerden okumasam, seçimlerin olacağına ihtimal vermem. Siyasilerin bu sıralar  meydanlarda atışmalarını ve taraftarlarının gövde gösterisini sıklıkla görmemiz gerekirken bunu göremiyoruz. Yerel Seçimler bir hayli hararetliydi.  Genel Seçimler, kuşkusuz yerel seçimlerden çok daha önemlidir. Seçim ateşinin bu denli düşük olması; bana, birilerinin seçim sonuçlarını kabullendiğini gösteriyor. Yenilgiyi kabullenmiş partilerden bahsediyorum elbette ki.

Recep Tayyip Erdoğan

Adalet ve Kalkınma Partisi,  2011 Genel seçimlerinden zaferle çıkacağı konusunda,  muhalefet partisi üyelerininde dahil olduğu çoğunluk hem fikir gözüküyor. CHP’lilerle konuşuyorum, MHP’liler ile konuşuyorum, hepsinin birleştiği nokta ise AKP’nin yeniden bir zafer daha kazanacağı yönünde. İşin ilginç noktası ise bu durumu kabullenmişlik hakim tüm kesimlerde. Hatta bazı muhalefet partililer – MHP, CHP, DSP, FP’liler gibi. – taraftarı oldukları partilerin neden bu kadar bir çare olduğunu ve bu hale nasıl düşüklerini  muhasebesini  kendi içlerinde yapıyorlar. Kimileri, seçimlerin sonucunca beklenen hezimet sonuçlarıyla birlikte faturaların parti yönetimlerine nasıl kesileceğinin planını yapılıyor.  Bu da gayet doğaldır. Özellikle CHP’de bir hesaplaşma bekliyorum seçim sonrasında. Başrolde de kesinlikle Mustafa Sarıgül olacaktır. Özetle parti içi muhalefetler satırları bilemeye başladı.

(daha…)

Read Full Post »

Liberalizm, temel ideolojisini Darwinizm’den alır. Bu nedenle Liberal ekonomi anlayışı doğal olanın en iyi olduğunu düşünür. Evrim teorisinin işlevini, ekonomiye taşımaya çalışırlar. Bu işlev ise doğal seçilimdir. Darwin, doğal seçilim ile canlıların zaman ilerledikçe geliştiklerini ve bulundukları coğrafyaya uyum sağladıklarını söyler. Eğer uyum sağlayamayan var ise o canlı hayatını sürdüremez. Uyum sağlayabile canlı hayatta kalır. Bu süreçte hiçbir yapay müdahale yoktur. Hayatta kalan uyum sağlamıştır ve o en iyisidir. Hayatta kalanların oluşturduğu canlı topluluklar, sağlıklı ve iyi durumdadırlar ta ki bir sonraki elemeye kadar. Bu sayede doğal seçilim, hayatta kalma becerisi en yüksek olan canlıların hayatta kalmasını sağlar. Hayatta kalamayanlar ise ölürler. Onlara kimse yardım etmez.

Yaşayabilenler yaşar, yaşayabilecek güçleri ve becerileri olamayanlar ölür. Liberalizm aslında bu kadar basittir. Hiçbir şekilde müdahale edilmemelidir. Hayatta kalanlar ve iflas etmeyenlerin oluşturacağı ekonomik sistem çok daha sağlıklı olacaktır. Bu anlayışı ana düşünce sistemine yerleştiren Liberalizm, bu sistemin sağlık işlemsi için fırsat özgürlüğü ve ifade özgürlüğüne çok önem verir. Çünkü fırsatlar eşit olmalıdır ki girişimciler aynı koşullarda birbirleriyle yarışabilsinler. Bu nedenle liberal ekonominin sağlıklı çalışması için demokrasi ve adalet son derece hayati kurumlardır. Bu kurumlar girişimciler için eşit bir ortam yani serbest piyasa yaratır. Bu piyasa; Liberalizm göre çok sağlıklıdır.

Liberalizm ayrıca devletin hizmet veya mal üretmesinden yana değildir. Çünkü devlet ile girişimci sağlıklı rekabet edemez. Devletin finans kaynakları ve erk gücü doğal olarak rekabeti önler. Liberal düşünce içinde bu istek gayet doğaldır. Tam anlamıyla rekabet olamayan bir piyasada sağlıklı doğal seçilim olmaz ve bu nedenle de ekonomi sağlıklı olamaz.

Bu anlayışın bazı çıkmazları vardır. Bunlardan önemlisi demokrasi çıkmazıdır. Demokrasi serbest piyasanın en önemli ayağı olan fırsat eşitliğini sunar ve korur. Şuan için Dünya’nın hiçbir yerinde demokrasi tam anlamıyla uygulamamaktadır. Uygunlanması da mümkün değildir. Çünkü demokrasinin bir koşulu olan eşitliği sağlamak imkansızdır. Demokrasinin işlemesi için aynı gelir, aynı zekaya ve aynı özgür haklara sahip vatandaşların var olması gerekir. Ama liberal ekonomi bırakın bunu sağmaya, bunun olmaması için elinden geleni yapar. Mesela liberal ekonomi hiçbir zaman şunu söylemez: “Rothschild ve Rockefeller siz çok zengin ve güçlüsünüz. Demokrasinin en önemli ayağı olan seçimleri paranız ve gücünüzle maniple ediyorsunuz. Kendi lehinizde kanunlar çıkartıyor ve yaptırımlar uyguluyorsunuz. Kafanıza göre FED’i kullanarak dolar basıyorsunuz. Buna artık bir son verin” diyemez.

Liberal sistem, “devlet için mi birey yoksa birey için mi devlet” sorunun hiç tereddütsüz “birey için devlet” cevabını verir. Yani birey için devlet feda edilebilir. Tabi ki bu devlet için boş konserve kutusu değildir. İçinde diğer vatandaşlarda vardır. Yani birkaç kişi ya da bir grup için diğerleri kolaylıkla feda edilebilir.

O zaman şu soruyu sormak gerekiyor: “Bu sistem kim için iyi?” Bunun cevabı elbette ki içinde girişimci ruhu olan herkes için iyi değil. Bu sistem girişimci ruhu zirvede ve inanılmaz para gücüne sahip kişiler için mükemmel bir sistemdir. Dünya’da bunların kabaca oranı 1/100.000.000’dır

Liberal sistem, kabaca 5000 kişi için 7.500.000.000 kişinin feda edilmesidir.

Read Full Post »

REFERANDUM Sonuçlarının Derin Analizi;


Referandum sonuçları birkaç açıdan gerçekçi olarak değerlendirilmeli. İktidar başarılı olmuştur, bu nedenle iktidar açısından sonuçları değerlendirmenin lüzumu yok, kuşkusuz AKP bunu yapacaktır. Biz Muhalefet cephesinden bakalım:

1.DP: Demokrat Parti siyasi ömrünü ve misyonunu geri döndürülemez şekilde tamamlamış, tamamına yakın büyük çoğunluğu AKP’liye dönüşmüştür. Zaten fazla bir şey beklemek abesle iştigaldi.

2.BBP: BBP milliyetçi değerleri biraz daha muhafazakârlaştırarak MHP’nin de büyüyemeyen yapısını göz önüne alarak, bundan sonra küçük bir küskün Türk –İslamcı grubun marjinal partisi olmayla yetinmek zorundadır.

3.SP: Saadet Partisi referandumda aldığı EVET’çi tavrı ile misyonunu ve kaderini AKP’ye iyice bağlamıştır, hocanın son operasyonlarının ve okyanus ötesinin de etkisi ile kaçınılmaz olarak AKP içerisinde eriyip kaybolmaya doğru hızla ilerlemektedir.

4.BDP: BDP Güneydoğu ve Doğunun AKP ile beraber etkin gücüdür anacak, PKK’ nın vesayeti altındadır, asla bir kitle partisi olamayacaktır. Coğrafya, etnik ve ekonomik nedenlerle varlığını devam ettiren feodal Kürt yapısı gibi bölgeden beslenerek varlığını sürdürecek, ancak büyümeyi ve kitle partisi olmayı bırak, bölge dışında yaşayan Kürtleri bile kucaklayamayacaktır.

(daha…)

Read Full Post »

Older Posts »